Almadan Vermek Allah’a Mahsustur!
Bir kere aşk denen kuyuya düşmesin gönül. Cömertlikte sınır tanımıyor o zaman, değil mi? Peki ya verdiğimiz kadar alamıyorsak, ya buna değeceğini yeterince hissedemiyorsak? İşte bu çok yorucu olabilir.
İlişkilerde bizi en çok yıpratan şeylerden biri budur aslında. Verdiğiniz kadar alamadığınızı hissetmek. Yanlış anlaşılma olmasın, maddi bir durumdan bahsetmiyorum. Konu tamamen manevi, tamamen hissi (sezgisel) yani içsel…
Bu durum emek olabilir, samimiyet olabilir, sevgi olabilir ve sadakat olabilir. Zaten bunların hepsi bir bütün halinde olmalı ki sürdürülebilir bir aşk olsun. Samimi olduğunuz kadar samimi olmadığını hissediyorsanız karşı tarafın, burada bir sıkıntı var demektir. Sevdiğiniz kadar sevilmediğinizi hissediyorsanız da iki ihtimal var demektir; ya gerçekten sevilmiyorsunuz ya da biraz doyumsuz olabilirsiniz yani kıymet bilmiyorsunuz.
Koşullar ne olursa olsun, bir ilişkide denge olmalı. Bu durum sadece aşk ilişkisi için değil, arkadaşlık ve dostluk ilişkileri için de geçerli aslında.
Ben bir sandala benzetirim ilişkiyi. İki kişi bir sandala atlar ve derin okyanuslara doğru yol alır. Biri sağ taraftan, diğeri de sol taraftan kürek çekmeye devam eder. Her iki taraf da eşit hızda ve eşit güçte kürek çekmeli, sandal ancak o zaman belli bir istikamete gidebilir. Hele ki taraflardan sadece biri kürek çekiyorsa, işte o zaman sandal kendi ekseni etrafında dönmeye devam eder. Kısır döngü burada başlar. Hiç sandal ile okyanusa çıkılır mı? 🙂
Çabalarsınız, uğraşırsınız, almadan vermeye devam edersiniz ve bir bakmışsınız tek başınasınız. Bu hep böyle olur. O yüzden, eğer hissedemiyorsanız, size yeterince özel olduğunuzu hissettirmiyorsa, hissetmeye çalışarak, çabalayarak kendinize kötülük etmeyin.
Hissettirebilseydi, hissederdiniz. Bunu isteseydi gerçekten hissederdiniz.
Kendinize saygısızlık etmeyin, sandalda tek başınıza kürek çekmeyin, hele ki okyanusta… Almadan vermek Allah’a mahsustur.