Negatif Yapışır! Kurtulun Ondan!
Negatif düşünceler. Her gün ne kadar çok şey hakkında üzüldüğümüzün, sinirlendiğimizin ve strese girdiğimizin farkında mıyız? Peki ne oluyor da bu hale geliyoruz? Öyle zamanlar oluyor ki, sanki hayat bitmiş gibi davranıyoruz. İkinci bir şansımız olmadığını, hayatımızı bir maç gibi tekrar yaşayamayacağımızı, en özel anımızın tam da içinde bulunduğumuz an olduğunu biliyor muyuz? Öyleyse ne yapacağız?
Etrafımızda mutlu insanlar da görüyoruz. Samimi olalım, içten içe nasıl böyle mutlu oluyorlar dediğimiz oluyor değil mi? Peki onlara bunu nasıl başardıklarını sormayı, onlardan bir şeyler öğrenmeyi denedik mi hiç? Cevabımız hayırsa, burada bizi kötü yöneten bir ego söz konusu olabilir. Bu konuda dikkatli davranmak gerekir.
Bir satış temsilcisi olduğunuzu düşünün. İş yerinde başarılı bir satış görüşmesi gerçekleştiriyorsunuz ve bir anda moraliniz iyi oluyor, motivasyonunuz artıyor. Bunun etkisi genelde birkaç saat veya 1 gün sürebiliyor. Bir de kötü geçen bir veya birkaç satış görüşmesinden sonraki ruh halinize odaklanın. Bütün gün boyunca bu sizin motivasyonunuzu olumsuz yönde etkiliyor, hatta bir gün sonrasında iyi bir haber almış olsanız bile bu sizin motivasyonunuzu yukarı çekmeye yetmiyor. Gerçekten de bu hepimizin başına geliyor öyle değil mi? Peki sizce bu neden kaynaklanıyor?
Pozitif bir şeyin olumlu etkisi kısa süreli olurken, negatif bir şeyin olumsuz etkisi neden bu kadar uzun oluyor ve bazen iyileştirilemez bir hal alıyor? Bu tamamen bizim bakış açımızla alakalı. Neden başarısızlık zihnimize başarıdan daha fazla yapışıp kalıyor?
Zihnimiz gerçekten de negatif düşüncelere takılıp kalıyor mu? Sezgisel olarak nasıl düşündüğümüzü belirleyebilir miyiz? Tabi ki EVET! Gelin bunu kanıtlayalım;
Aynı bardak yarım dolu veya yarım boş olarak görünebilir. Bu tamamen bu bardağın bize nasıl sunulduğuyla alakalı, veya bizim onu nasıl gördüğümüzle ilgili bir konu. Eğer bardağın yarım dolu kısmına odaklanırsak bu “kazanım çerçevesine” girer ve hoşumuza gider. Eğer bardağın yarım boş kısmına odaklanırsak bu da “kayıp çerçevesine” girer ve bu durumdan hoşnut olmayız.
Peki bunu biraz daha değiştirsek, yani tek taraflı düşünmek yerine çift taraflı düşünsek nasıl olurdu? İnsanlar düşüncelerinde ileri veya geri gidebilir mi? Yoksa tek taraflı düşünerek takılıp kalırlar mı?
Bir TEDx konuşmacısı olan Allison Ledgerwood, sosyologlar ve bilim insanlarıyla beraber yaptıkları bir deneyi şu şekilde açıklıyor;
12 katılımcı ile yapılan bir ankette yeni bir cerrahi operasyon konuşuluyor. Katılımcılar rastgele 2 ayrı gruba ayrılıyorlar. İlk gruptaki katılımcılara operasyonun % 70 oranında başarılı olduğu söyleniyor ve bunu beğeniyorlar. İkinci gruptaki katılımcılara ise operasyonun % 30 oranında başarısız olduğu iletiliyor ve bundan memnun olmuyorlar. Bu sayede insanların bardağın dolu ve boş tarafına odaklanmaları sağlanıyor.
Sonrasında bu durum biraz daha karmaşık hale getiriliyor. Bu sefer ilk gruptaki katılımcılara operasyonun aslında %30 başarısızlıkla sonuçlandığı söyleniyor. İlk etapta durumu beğenen katılımcılar bu sefer durumdan hoşlanmadıklarını ifade ediyorlar. İkinci gruptaki katılımcılara ise operasyonun % 70 başarıyla sonuçlandığı iletiliyor ancak bu gruptakilerin negatif düşüncesi yine değişmiyor ve beğenmediklerini iletiyorlar. Burada görüldüğü gibi, insanlar kaybedilen bir şeye odaklandıklarında kazanılan bir şeye yeterince ilgi gösteremiyorlar.
Farklı bir deneyde, katılımcılara bulaşıcı bir hastalığın ortaya çıktığı ve 600 kişinin hayatının buna bağlı olduğu söyleniyor. Buradaki konu çok daha ilginç. İlk gruptaki katılımcılara “eğer 100 kişi kurtulursa, kaç kişi hayatını kaybeder?” diye soruldu. Diğer gruba da “eğer 100 kişi hayatını kaybettiyse, kaç kişi kurtuldu?” sorusu soruldu. Aslında herkesin 600 – 100 = 500 şeklinde hesaplama yapması gerekiyordu, ancak ilk gruptakilerin bunu kazançtan kayba, ikinci gruptakilerin de kayıptan kazanca çevirmeleri lazımdı. Bunun ne kadar sürede cevaplandığını ölçmek için zaman tutuldu ve kazançtan kayba çevirenlerin bunu 7 saniye gibi bir sürede yapabildikleri görüldü, ama kayıptan kazanca çevirmesi gereken grup bunu ancak 11 saniyede yapabildi.
Bu incelemeye göre; bir şey hakkında kayıp diye düşünürsek, bu düşünce kafamıza takılıyor ve zihnimiz değiştirme girişimlerimize karşı çıkıyor. Özetleyecek olursak bu çalışmalardan şunu anlıyoruz; dünyaya bakış açımız doğal olarak negatife dönük. İyiden kötüye gitmek oldukça kolay ama kötüden iyiye gitmek çok daha zor. İyi tarafı görmek için çok daha fazla çaba göstermeliyiz. Olumlu kısmı görmek için çalışmamız lazım.
Bunu deneyebiliriz, aklımızı bunu düşünmeye biraz da olsa zorlayabiliriz. UC Davis tarafından yapılan bir araştırmaya göre; eğer her gün minnetkar olduğumuz şeyleri bir yere yazarsak bu durum ruh halimizi, hatta fiziksel sağlığımızı bile olumlu yönde etkiliyor. Olumlu etkileri tekrarlayıp, alışkanlık haline getirip başkalarıyla da paylaşabiliriz.
Çoğu konuda konuşuyoruz. Bize haksızlık eden yöneticimiz hakkında, bizi aramayan arkadaşlarımız hakkında, başarımızı çekemeyen insanlar hakkında ve olumsuz çok fazla konuda konuşuyoruz. Ne yazık ki iyi şeyler hakkında konuşmayı hep unutuyoruz. Bu konuda zihnimize sürekli pratik yaptırmamız gerekiyor. Pollyanna olalım demiyorum, sadece gerçekten iyi olan şeyleri de masaya yatıralım ve hem zihnimizle hem dilimizle idrak edelim.
Size küçük bir egzersiz önereceğim. Akşam eve gittiğinizde aile bireylerinizden biriyle, eşinizle, arkadaşınızla veya kendinizle konuşun. “Bugün iyi olan ne oldu?” diye sorun. Sonra teker teker o gün iyi ne yaşadıysanız anlatın. Anlattıkça rahatladığınızı, gülümsemeye başladığınızı ve mutlu olduğunuzu keşfedeceksiniz.
Belki de çevremizdeki olumlu şeylere konsantre olabiliriz. Kötü düşüncelerin uzun süre zihnimizi ele geçirdiğinin farkına varabiliriz. Sürekli bu düşüncelerle boğuşarak, negatif olan bu durumun değişmediğini keşfedebiliriz. Neden kızmak yerine affetmeyi denemiyoruz? Neden işini kötü yapan birini eleştirmek yerine, ona bahşiş vermiyoruz? Biraz çalışırsak, dengeli ve sürekli bir efor ortaya koyarsak, zihinlerimizi bardağın dolu tarafını görme konusunda eğitebiliriz. Bu gerçekten mümkün.